• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/otacikoyu3
  • https://twitter.com/otacikoyu
  • https://www.instagram.com/otacikoyu
Üyelik Girişi
Aidat Borcu Sorgulama
Otacı Köyü
Otacı Köyü Kan Bankası
Otacı Fm
Atatürk Köşesi
Etkinlik Takvimi

CUMHURİYET DÖNEMİNDE KIZILCAHAMAM



Kayıtlardan öğrendiğimize göre ilçe merkezi Kızılcahamam’a taşınmasına rağmen Şorba’ daki belediye teşkilâtı çalışmalarına bir süre daha devam eder.100 Kızılcahamam’ da ise aynı yıl kanun gereği belediye teşkilâtı kurulur. Ziraat Bankası bu yıl, Askerlik şubesi ve Nüfus idaresi ise 1925 yılında Kızılcahamam’a nakledilir. Fakat o yıllarda yeterli mesken bulunmadığından devlet dairelerinin bir kısmı geçici olarak kurulan çadırlarda, bir kısmı da kiralık olarak tutulan birkaç evde çalışmalarını yürütür. İlçe merkezinin Kızılcahamam’a taşınması ile beraber, Ahiler ve Zımmiler köyleri mahalle yapılarak Kızılcahamam’a bağlanır. Sonraki sayımlarda nüfusun çoğunluğunu bu iki mahalle meydana getirecektir.

      Bu yıllarda Milli Mücadele döneminin asker kaçaklarının ilçemizde çıkardıkları huzursuzluk ile ilgili bazı tesbitlere rastladık.

     Yukarıda da bahsettiğimiz Çil Ahmet Uşakları denen birilerinin başını çektiği bir gurup asker kaçağı, dağlarda saklanıp, köyleri basmakta, haraç toplamaktadır.  Özellikle işlek olan Çerkeş yolunu kontrol ediyor, yolcu ve kervanlardan haraç alıyorlardı. Kısıtlı imkânlarla bunlarla baş edilememişti.

      1928 de çıkarılan affa rağmen dağdan inmeyen bu eşkıya gurubu altlarında iyi cins bakımlı atları, iyi giyimleri, ayaklarında parlak deri çizmeleri ile hatırlanıyor. Neticede idare bunları çökertmek için içlerine nifak sokmayı plânlar.

      Devamlı takip sonucu bir sefer Derbent değirmeni yanında (Çeltikçi yolunda Çay Mahallesi civarı) kıstırılan gurup makinelı tüfekle donatılmış bir müfreze asker tarafından, kaçan bir kaçı hariç imha edilir. Cesetler, Zımmiler köyünden temin edilen kağnılara doldurulup ilçeye getirilir ve şimdiki Atatürk anıtının olduğu yerdeki bataklık halde bulunan dere yatağında açılan çukurlara gömülür.

      Bahsedilen vuruşmadan kaçmayı başarabilen son bir kaçı da ilçe içinde kıstırılır ve onlar da aynı şekilde vurularak aynı yere gömülürler.

      1933 yılında Ahiler Mahallesinin ismi Kemalpaşa ve Zımmîler’in ismi de İsmetpaşa olarak değiştirilir. Halkın Üzemler olarak bildiği mahallenin ismi tarihteki kayıtlarda Zımmîler olarak geçmekte olduğu için biz de geçmiş olaylarla ilgili anlatımlarda hep bu ismi kullandık.

        Zımmi, bilindiği gibi Osmanlı devrinde gayrimüslim tebaaya verilen isim. O devirde bu mahallede oturduğunu kabul ettiğimiz gayri müslimlerden dolayı buraya bu ismin verilmiş olması muhtemeldir. 1930 tarihli bir haritada da bu iki mahallemizin ismi Zımmiler ve Ahiler solarak yazılmıştır. Zamanla da bu kelime halk ağzında değişikliğe uğrayarak Üzemler ismini almıştır. Cumhuriyet sonrası değişikliklerde, bazı vatandaşların kimliklerine doğum yeri olarak Zemiler yazılması, köyün isminin önce bu şekilde değiştirildiği, daha sonra İsmetpaşa olarak kesinlik kazandığı anlaşılıyor.

       Ancak, mahalle halkı bu ismi beğenmeyerek, değiştirmek için epey mücadele etmiş. Hatta 1979 da bir de referandum (Halk oylaması) yapılıp halkı, ismin değiştirilmesi yönünde oy kullandığı halde her hangi bir sonuç alınamamış.

      Kayıtlarda 1930  öncesi Yabanâbad olarak görünen ilçemizin ismi 1933 yılında bu iki mahalle ile beraber değiştirilerek “Kızılcahamam” haline getirilmiştir.

      Cumhuriyet’in ilânı ve Ankara’nın başkent olmasından sonra ilçemiz, başkente yakınlığı, Ankara-İstanbul karayolu üzerinde bulunması, kaplıca ve doğal zenginliklerine rağmen, beklenen gelişmeyi uzun yıllar yakalayamaz. Üzerine sanki ölü toprağı serpilmiş gibi, kapalı toplum özelliği bu dönemde de devam eder. Meskenleşme oldukça geç başlar. Öyle ki gelen memurların çoğu bile yakındaki Zımmîler (İsmetpaşa) ve Ahîler (Kemalpaşa) köylerinde ikâmet etmek zorunda kalırlar. Belediye başkanları zaman zaman yakın köylere giderek halkı ilçe merkezinde ev yaparak ikâmete ikna etmeye çalışırlar.  Fakat  zirâat ve bilhassa hayvancılık yapan köylü için Kızılcahamam hiç de ilginç gelmez

      Ankara’ya yolculuk, yürüyerek (12 Saat) ve hayvan ile yapılırken ilk taşıma araçları ile nakliyecilik 1930-40 larda  başlar. Cumhuriyetle başlayan eğitim seferberliğine ve başkente yakınlığına rağmen 1926 larda ilçede Maârif Vekâleti’ (Millî Eğitim Bakanlığı) ne bağlı (300 öğrencisi ile) 6 okul bulunması, yeni eğitim kurumlarının henüz yaygınlaştırılamadığını gösteriyor. Okullaşma genel olarak 1938-39 lardan itibaren başlıyor. (Bu dönemde farklı sektörlerdeki gelişmeler detaylı olarak ileride kendi başlıkları ile anlatılacakdır.)

      1915 de ilçe Kızılcahamam’a taşınmasına rağmen o kadar az bina vardır ki, gelen her dereceden memur uzun süre yakındaki Ahiler ve Zımmiler’deki evlerde kiracı olarak ikamet etmek mecburiyetinde kalır. Kaymakam ise Yusuf Koçak’a ait evde kalır. İlçede hükümet binası yapılana kadar da kamu hizmetleri kira ile tutulan evlerde yürütülür. İlk Hükümet binası  olarak, Arif Taşkın’ın ifadesine göre şimdiki binanın olduğu yerdeki bina kullanılmış. Üç katlı olan bu binanın alt katında bazı esnafın dükkânları üst katlarda ise devlet daireleri bulunuyormuş.

       Şimdiki hükümet binası 1945 de inşa edilmiş. Mehmet Çavuş’un Ziraat Bankası’nın az ilerisindeki evi ise  uzun yıllar Adliye binası olarak hizmet görür. Ziraat Bankasının arkasındaki iki katlı konak bir süre cezaevi olarak (Şehit Mehmet Erdem Caddesinin önceki ismi Sanayi Caddesi, ondan önceki de Cezaevi Caddesidir.) 1945 e kadar, şimdiki  P.T.T. nin yanındaki eski iki katlı bina da (1943) Askerlik Şubesi olarak kullanılır. İlçe bölük komutanlığı ise, şimdiki İş bankasının olduğu yerdedir.107 1945 yılında Cezaevi ilçe içinde Şoförler odasının karşısındaki yerine taşınır. (Bu bina o tarihe kadar çocuk ıslah evi olarak kullanılmış.)

      Orman memleketi olmamıza rağmen Orman işletmesi ilçeye 24 Ağustos 1943 de yılında gelmiş  ve ilk yıllar Deliyusuf Sokak’daki göçmen evlerinin yanında bir yerde, sonra da hükümet binasının üst katında hizmet vermiş. O yıllarda henüz orman muhafaza memurluğu olmadığı için, ormanlar bir süre, askerler tarafından korunur. 1946 da ise Orman muhafaza memurluğu kursu açılır ve 1950 de bu kursu bitirenler, orman idaresinde  görevlendirilmişlerdir.

      Yaptığımız araştırmada, ilçeye ilk yerleşen dört aile tesbit ettik. Bunlardan biri Taşlıca’lı Yusuf Koçak olup, Pazar Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra mustantik  olarak görevli iken, ilçe merkezinin taşınmasından sonra görevi ile beraber Kızılcahamam’a gelip şimdiki Deliimam Ceddesine yerleşmiştir. Berçin Çatak’lı Hacı Hasan Ağa ise, şehir stadının yanındaki bölgeye yerleşmiş. Çamlıdere’den göç eden Yusuf Ziya (Tereyağoğlu) Efendi, Büyük Kaplıcanın yanına, Pazar’ dan göç eden Mehmet (Türedi) Efendi ise Küçük kaplıca civarına yerleşmişler.

      Kadirbey semtine ismini veren şahıs ise,1920’den sonra (Millî Mücadele sonrası) ilçemize gelip yerleşen ve nereli olduğu belirsiz, biraz esrarengiz olan emekli binbaşı Kadir Bey’dir. O’nun,  tamamen ıssız  bu semte gelip yerleşmesinin sebebi bilinmiyor. Ancak evinin önündeki büyük ve zengin bahçesi, oturduğu postu ve köpeği unutulmamış. Kadir Bey, bazan ilçeye iner ve Mehmet Çavuş’un kahvesinde oturup çay içermiş. Uzun zaman burada yalnız başına oturan Kadir Bey’e izafeten bu semtin ismi, bölge iskâna açıldıktan sonra Kadirbey olarak anılmaya başlar. O zamanlar aileler çocuklarını, yalnız başına oturan bu adamın kaldığı yere göndermek ve oralardan geçmelerini istemezler.

      Yabanâbad Osmanlı devrinde Ankara Sancağının en büyük nüfusuna sahip iken, Cumhuriyet’ten sonra bu durum tamamen tersine döner. Ankara’nın başkent olması ile ortaya çıkan cazibe yanında iş ve tahsil gibi sebeplerle büyük bir göç yaşanır. Kızılcahamam, ilçe merkezi olduktan sonra uzun süre büyüyemez.

        O yıllarda  Ahiler köyünün bir merası görünümündeki ilçemizde bir hamam ve tedavi için gelenlerin kaldıkları 60 odalı bir handan başka bir iki de mandıra bulunuyordu. Sonradan belediye başkanları zaman zaman köylere kadar gidip, halkı ilçe merkezinde ikamet ettirmeyi özendirici (Arsa vermek gibi) çare ve tedbirler düşünmüşlerse de iskân ağır ve kendi seyrinde yürümüştür. Gene de başta büyük oranda Çamlıdere’den olmak üzere yakındaki Akdoğan, Üçbaş, Taşlıca, Karacaören, Saraycık, Doğanözü, Kızılcaören, Uğurlu gibi köylerden yapılan göçlerle bir miktar nüfus artışı olur.

      Derken 1944 lerde Mengen’den birkaç aile, birkaç yıl sonra da Gerede, Tosya ve Safranbolu’ dan başka aileler gelip yerleşirler.

      1949 da ise Bulgaristan’dan göç eden 10 kadar soydaş aile Kızılcahamam’da iskân edilirler. Bunlardan 5 aile şimdiki (Tuna boyuna izafen) Tuna Sokak’da, diğerleri de Kızılcaören, Ciğirler ve Karacaören köylerinde yerleştirilirler.

       Tahminen 1937 de ünlü Koç ailesi ile ilgili olarak Çukurca köyünde ilginç bir olay yaşanır. Dönemin ihtiyaçlarını ve insanımızın psikolojik durumunu anlatması bakımından olayı buraya almayı uygun bulduk.

      İçme suyu olmayan Çukurca köyü, ilçeden de bir yardım alamayınca muhtar Hasan Yıldırım (Kel Hasan) bu ihtiyacını görebilmek için Ankara’ya gider. O zaman en önemli uğrak yeri olan Samanpazarı’nda gezerken Pazar köylü birinin tavsiyesi ile Vehbi Koç’dan yardım istemeye karar verir. Vehbi Koç’un kapısında iki gün beklemeden sonra yanına girmeyi becerip derdini anlatır.

      Vehbi Koç Kel Hasan’a ilgi gösterir. Gerekli malzemeyi aldırıp bir kamyon ile Kızılcahamam’a Acı Deresi’ne getirtir. (Bu arada ne kadar uzunlukta boru gerektiği urganla ölçülmüştür.) Malzemeler buradan hayvanlarla köye götürülür.

      Çalışmaları devam ederken, boru yetmez. Tam muhtarın evinin önünde bitmiştir. Köylü hemen “Muhtar boruyu kendi evinin önünden ölçtürdü.” Diye bir kulp bulur. Buna içerleyen Kel Hasan koyununu satar ve o para ile Ankara’ya gidip tekrar Koç’un huzuruna çıkarak eksik boruyu tedarik ettirir ve köye döner.

      Çalışmalar devam ederken, su yoluna bu sefer taşlık bir yer çıkar. Köylünün bu engeli kendi başlarına aşma güçleri yoktur. Çaresiz muhtar tekrar Ankara’nın yolunu tutar. Orada Koç şirketinde dinamiti nasıl kullanacağını bile gösterdikten sonra, kendisine verilen dinamitle geri döner ve su yolu tamamlanır. Gürül gürül akan su ile halk yorgunluğunu unutur. (1938)

      Koçzade çeşmesi ismi verilen çeşmeden bu gün hala su akmakta.

      Ülkemiz II. Dünya savaşına girmemiştir ama gelişmeler merakla ilçemizde de takip edilmektedir. Askerliğin 4 yıla çıkarıldığı ve bunun yanında yedeklerin de askere çağrıldığı o yıllarda herkes hem savaşın gidişi hem de yakınları hakkında  kısıtlı haberleşme imkânları ile haber alabilme telâşı içindedir. Bu sıkıntılara ilâveten, savaşın getirdiği ekonomik sıkıntı da had safhaya ulaşmıştır. Ekmek, şeker gibi bazı temel besin maddeleri karneye bağlanmıştır. Bu sıkıntılı günlerin ardından 1945 de savaş sona erince ülke çapında olduğu gibi, ilçemizde de savaşın bittiği 2 Eylül 1945 gecesi, gece bekçileri halka duyururlar. (Tellâl çağırırlar)

      Daha sonra ilçemizi 1947 de (Bir ifadeye göre 1946 seçimleri anında) Millî Mücâdele’nin ünlü komutanı Kâzım Karabekir Paşa ziyâret eder. İlçede birkaç gün, Genç Palas otelinde kalır. Bu ziyaretten  sonra belediye başkanı Hilmi Kaya tarafından belediye meclisi kararı ile P.T.T. önünden başlayıp Büyük Kaplıca’ya kadar uzanan şehrin merkezi caddesine Kâzımkarabekir adı verilir.

      Tahminen, Amerika ziyareti dönüşü 1947 veya 1948 de Celâl Bayar ve Adnan Menderes ilçemizi ziyaret ederler. Sanıldığına göre Demokrat Parti ilçe teşkilatını kurmak için gelen Celal Bayar ve Adnan Menderes, yanında o zamanki ilçe başkanı İsmail Sezen ve arkasında kalabalık bir halk topluluğu olduğu halde, şimdiki P.T.T.’nin olduğu yerden Soğuksu’ya kadar yürüyüş yaparlar. İsmail Sezen’in evinde kısa bir süre dinlendikten sonra da ilçeden ayrılırlar.

     Aynı yıl bu sefer de İsmet Paşa (İnönü) Cumhurbaşkanı olarak ilçemizi ziyaret eder. Bacağında kilot pantolon ve kırmızı meşhur çizmeleri vardır ve henüz gençtir. ”Paşam yaşa !”  sesleri ve alkışlar arasında O da Soğuksu’ya kadar yürüyüş yapar. Buradan da o yıllarda henüz ilçe olmamış olan Çamlıdere’ye giderek çok sevdiği belediye başkanı rahmetli Halil Okur Hoca ile görüşmeler yapar. 

      1950 de iktidar olan Demokrat Parti, Kızılcahamam toprakları üzerinde bir ilçe daha kurmayı plânlar. Pazar ile Çamlıdere bucakları ilçe olmak için müracaat ederler. Fakat hükümet oy kaygısıyla karar vermekte zorlanır. Buna rağmen her ikisine de kaymakam dışında diğer memurları tayin eder. Mahkeme teşkilatları bile kurulur. Tayin edilen memurlar gelerek görevlerine başlarlar. Bu dönemde Pazar’da ki mahkemelerde yargılanan ve hatta mahküm olanlar bile olur. Bu arada yapılan bir seçim hükümetin işini kolaylaştırır. Yapılan seçimde Çamlıdere, Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Pazar ise Demokrat Parti’ye oy verir. Hükümet seçimden sonra her iki merkeze de, sonuçları araştırmak ve nabız yoklamak üzere milletvekili ve bakanlardan meydana gelen gözlemci bir heyet gönderir. Heyet Pazar’a gelince, D.P.’ye oy veren halk yanlış yönlendirilir ve onları C.H.P. bayrakları ile karşılar. Neye uğradığını anlayamayan heyet şaşırır ve  kızgınlıkla:

       - İlçe olmak size haram olsun Pazar’ lılar!” diyerek oradan hızla ayrılıp Çamlıdere’ye varırlar.

       Burada ise seçimlerde C.H.P. çok miktarda oy almıştır. Fakat Çamlıdere’nin ileri gelenleri başlarında Mustafa Yeşil olduğu halde gelen D.P. heyetini tezahüratla karşılayıp hürmet ve saygı gösterirler. Bu karşılama ve kendilerine gösterilen misafirperverlik karşısında heyet Çamlıdere’nin ilçe olması yolunda bir rapor hazırlayıp hükümete sunar. D.P. iktidarı da, bu tercihe uyar ve oraya bir kaymakam tayin ederek, Pazar’daki memurları geri çeker.

      1950 den sonra cumhurbaşkanlığı sırasında Celal Bayar, yanında maiyeti olduğu halde ilçemizi tekrar ziyaret eder. Şimdiki Ab-ı Hayat Oteli’nin bulunduğu yerdeki belediye binası önünde halka karşı bir konuşma yapar.

      Aradan yıllar geçer. 1960 darbesi ile D.P. ileri gelenleri tutuklanıp yargılanırlar. Bir kısmı (Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye bakanı Hasan Polatkan) idam edilir, bir kısmı da hapse atılır. Celâl Bayar 65 yaşını doldurduğu için cezası affedilir.

      Cezaevinden çıktığı sene yanında kızı Nilüfer Gürsoy ve damadı Ahmet Gürsoy ile Volkswagen bir otomobille tekrar ilçemize gelir. Şimdiki Huzur Pansiyon önünde dururlar. Celal Bayar arabadan inerek, o zaman otel (Çiçek Palas) olarak kullanılan binaya şöyle bir bakar. (Bir zamanlar iktidarda iken gelip muhtemelen ilçe başkanlığı olarak kullanılmış olan binada kalmış ve o günleri düşünmüş olabileceği akla geliyor.) Karşıdan, esnaftan Durmuş Büyük kendisini farkeder ve hemen dışarı çıkarak kendilerine koşar:

      -Buyrun sayın Reis-i Cumhurum, hoş geldiniz. Dükkânıma buyrun,soba yanıyor. Biraz ısının, size bir şey ikram edeyim, der.

      Celal Bayar ise teşekkür ederek kalamayacaklarını ve civarda bir pastane olup olmadığını sorar. Durmuş Büyük, pastane filan olmadığını, ne isterlerse ikram edebileceğini ısrar ile tekrarlamasına rağmen kalmazlar ve ilçeden ayrılırlar.

      1958 yılı Temmuz ayında (Kurban Bayramı öncesi), ilçeye 5 Km uzaklıktaki Kızılcaören köyünde büyük bir yangın çıkar ve 40 hanelik köy havanın aşırı sıcak olması ve rüzgârın da köye doğru esmesi yüzünden tamamen yanar. Bir evde, yemek yapılırken çıkan bu yangında, evlerin ahşap olması ile bütün binalar tamamen yanar. Yangını yaşayanlar, yanan tahtalardan çıkan kızgın çivilerin kurşun gibi etrafa yayıldığını anlatıyor.

      Can kaybı olmadan sadece bir kurbanlık hayvan ile bir eşeğin öldüğü  yangından sonra Kızılay, çadır ve battaniye yardımı yapar. Orman idaresi, köylüye kereste yardımı yapar. Ayrıca hane başına 200-400 TL yardım yapar. Eski yerleşim yerine bu günkü  yer inşaat sahası olarak kabul edilip harkes kendi evini yapar.

      Demokrat Parti iktidarının son yıllarındaki karışıklar döneminde Bediüzzaman Said-i Nursi, başbakan Adnan Menderes’ e tavsiye ve nasihatlerde bulunmak üzere birkaç defa İstanbul’ dan Ankara’ ya gelir. Bir keresinde otomobili ile İstanbul’ a dönerken ilçemize uğradığı sırada ilçemiz eşrafından bazıları ve kendisini seven Murtaza Yıldız tarafından karşılanır. Biraz hal-hatrır sorma ve hasbihalden sonra Bediüzzaman yoluna devam eder. (1959 Aralık ayı)

      1960 dan sonra,daha önce  mahalle olan 11 yerleşim yeri, bağımsız köy statüsü kazanır. Bunlar; Gökbel, Uğurlu, Yeşilköy, Turnalı, Belpınar, Beşkonak, Çatalan, Balcılar ve Esenler’dir. Bazı köy isimleri de, (Tekke) Verimli, (Gürcü) Beşkonak, (Salın) Çatalan, (İğbeler) Belpınar, (Alişenler) Esenler ve (Taşlı Şeyhler) Taşlıca olarak değiştirilir. Uzunöz ve Kösten köyleri tek muhtarlıkda birleştirilerek Balcılar olarak ismi verilir. Bu değişiklikle, Türkçeleştirmek ve Lâikleştirmek amacı güdülürken, 124 bu titizlik, köylere hizmet götürülmesinde gösterilmemiştir. Halk halâ bu köyleri eski isimleri ile tanır . Halâ “Salın, İğbeler ve “Gürcü” isimlerini kullanır. Yani  pek benimsenmemiş.

      Son değişiklik ise 1997 de gerçekleşir. Bu yıl Pazar Akçaören, 1999 da ise Verimli kendi istekleri ile  ayrılıp, daha yakın olan Kazan İlçesine bağlanırlar.

Derleyen...: Davut ARAÇ                                                      Site Yöneticisi
                                                                                            Hasan DÖNER
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam99
Toplam Ziyaret522383
Whatsapp İletişim Hattı
Kabir Ziyareti

...::: OTACI KÖYÜ :::...

Yönetici

  

Takvim
K.Hamam Soğuksu Haber
Namaz Vakitleri
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar35.037435.1778
Euro36.390736.5365